9 Temmuz 2009 Perşembe

Kürt sorununa sosyalist bakış


Öncelikle Kürt sorununun bu ülkenin en büyük sorunlarından biri olduğunu ve bir an önce çözülmesi gerektiğini belirterek başlayayım. Ancak Kürt sorununu tüm boyutlarıyla ele almamız gerektiğini,hem Türk hem Kürt tarafından bakış açısı geliştirmek gerektiğinin de farkındayım. Bu yüzden etnik şovenizmi destekleyen ve tek taraflı 'milliyetçi' söylem geliştiren görüşleri de mahkum ediyorum. Bu nedenledir ki şu andaki Sosyalist hareketin "genelinin" Kürt sorununa bakış açısı ve çözümü konusunda bazı çelişkiler içerisinde olduğunu düşünmekteyim.

Kürt sorununu yaratan nedenlerin,geçmişte Kürtler üzerinde uygulanmaya çalışılan milliyetçi ve otoriter baskılar olduğunu artık kabul etmeyen kalmamıştır diye düşünüyorum. Bu gün Kürt sorunu diye bir şey varsa bunun kaynağı "Kürdüm" demenin ve Kürtçe konuşmanın bile yasak olduğu,insanların kendilerini ifade edemediği,kendi kültürlerini yaşayamadığı dönemlerdir şüphesiz. Şu da bir gerçek ki PKK'yı yaratan şey de budur,bu hareketin geniş Kürt kitlelerinden destek almasının sebebi de budur. Aslında Kürt sorunu, Kürtlere uygulanmaya çalışılan inkar,imha ve asimilisyon çabalarının geri tepmesidir. Bir anlamda etkiye tepki de diyebiliriz.

Kürt halkına yapılanları biliyor,okuyor,görüyoruz. Kesin bir dil ile başta gerici,milliyetçi,ayrıştırıcı,savaşı körükleyici görüşler olmak üzere Türkiye halkları yararına olmayan her türlü görüşü reddetmek gerekiyor. Bu bağlamda Kürt sorununu sadece "terör sorunu" boyutuna indirgeyerek,bu sorunu silahla çözmeye çalışan,PKK'nın bitince Kürt sorununun da biteceğini düşünen militarist görüşlere de karşı durmak farzdır. PKK'yı yaratan unsurlar da kin politikaları,militarizm ve milliyetçiliktir. Ancak PKK'nın da insani eylemler yaptığını ve barışa yönelik adımlar attığını iddia edemeyiz. PKK'nın çıkış noktası meşru bir zemin olarak görülse de sık sık söylem değiştirmeleri,farklı yönelimlerle çözüm üretmeye çalışmaları meşruluğu ortadan kaldırarak büyük bir çelişki ortaya çıkarıyor. Kuruluşundan bu yana farklı farklı ideolojik kılıflara bürünmüş ve her devir de farklı bir "Kürt sorununun çözümü" taslağı öne sürmüşlerdir. Kısacası "bağımsız Kürdistan" söyleminden,"Demokratik Federalizm" söylemine varana kadar bir çok görüş dile getirilmiştir. Hepsinde de değişen dünya konjonktürüne göre pragmatik ve inandırıcılıktan uzak uyarlamalar yapılmıştır. Böylece kamuoyunun ve vicdanların kafası iyice karışmıştır. Dahası, en kutsal hak olan yaşama hakkına sürekli değişen politikalar ve stratejiler gereği kast edilmesini hangi vicdan savunur?

Artık iki tarafta da milliyetçilik giderek büyüyor. Kürt milliyetçiliğini doğuran ve büyüten Türk milliyetçiliğini şimdi PKK'nın eylemleri ve söylemleri besliyor ve karşılıklı olarak halklar birbirlerine daha çok kin duyuyorlar. Yaşanan trajediler birileri tarafından siyasi rant malzemesi olarak kullanılıyor. Bu binlerce yıldır birlikte yaşayan kardeş halklar adına üzüntü ve utanç verici değil de nedir?

Milliyetçilik demişken yazımın başında değindiğim Sosyalist bakış açısı konusunu açmak gerekir. Bir çokları ezilen ulus milliyetçiliğini kendilerine kalkan ederek açık açık milliyetçiliği(Kürt milliyetçiliğini)destekliyor ve kendilerine "Sosyalist" diyorlar. Ezilen ulus milliyetçiliği kavramı çeşitli kalkanlardan sadece biridir. Diğeri-ve bence en önemlisi-"Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı" tezidir. Lenin'in bu ünlü tezini tahlil etmeden,çözümlemeden ve yaşadığımız coğrafyaya,günümüze uyarlama gereksinimi bile duymadan körü körüne ve bilmeden savunmak ucuz siyasi lafazanlıktır,sonuçları ise oldukça büyüktür. Bir arada,barış içinde ve kardeşçe yaşamak ideali dururken,emperyalizm'in at koşturduğu bir bölgede Kürt sorununu UKTH'ye göre kabataslak yorumlamak ve yol haritası çizmek ancak ve ancak felaket getirir. Şu an öyle görülüyor ki ayrılıkçı hareketlerin halklara getirisi daha fazla bağımlılık ve daha fazla emperyalizm tahakkümü olacaktır.

Bana göre çözüme, bu topraklarda beraberce yaşayan kardeşlerin birbirlerine destek çıkmaları ile varılır. "Bir elin nesi var iki elin sesi var" sözündeki gibi,Türk ve Kürt halkları bu topraklarda barış içinde ve kardeşçe yaşayabilir ve yaşamalı da. İki tarafta içindeki savaş tüccarlarını,kan ve ölüm kutsayıcılarını,milliyetçileri temizlemelidir. Türk ve Kürt kardeşliğinin kangreni işte bunlardır. Türkiyeli Sosyalistlere(Türk ya da Kürt hiç farketmez) düşen birincil görev de; özgür bir ülkede bir arada yaşamı örgütleme sorumluluklarıdır. Ortak düşman ne ise kim ise,kim barış'ın önünde engelse beraberce savaşım vermek gerek. Yugoslavya örneğinde olduğu gibi küresel emperyalizm halkların kaderleriyle,gelecekleriyle oynamış ve uzun zamandır bir arada yaşamış halkları birbirine kırdırmıştır. aynı şeyi Irak için de söylememiz mümkündür.

Halkların birbirine kırdırılmadığı,kazananın savaş tüccarları ve egemen güçler olmadığı,insanların ırklarından,kökenlerinden dolayı yadırganmadığı,halkların kendilerini rahatça ifade edebilecekleri özgür ve demokratik bir ülkeyi inşaa etmek için gereken şey birliktir. İşte Sosyalistlerin,devrimcilerin görevi de bunu sağlamaktır. Yeterince acı çektik,çekiyoruz! artık barış'ın zamanı daha gelmedi mi? yükselen barış çığlıklarını bastırmaya hangi zalimin gücü yeter?...

Yaşasın Halkların Kardeşliği!

Selam Olsun Özgür Ülke Düşü Kuranlara!

Biji Aşiti!-Yaşasın Barış!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder